11 Eylül 2009 Cuma

Serpentia Efsaneleri - 3

Geçmişin Gölgesi

" Gelecek mi !? " diye haykırdı Adorra , birkaç saniye önce şaşkınlığa bürünmüş yüzü şimdi daha da hüzünlüydü. " Rüyanda gördüklerin gelecek miydi yani ? "

" Değiştirebileceğimi söyledi... " diye karşılık verdi Kral... " Narissa'ya güvenmekten başka çarem yok...Adımlarımı dikkatli atmalıyım... "

Bu kısa ama hayret dolu diyaloğun ardından Kral yavaşça ayağa kalkıp yatak odasının geniş kapısını açtı ve önündeki salonları takip edip taht odasına girdi...Altın Taht karşısında duruyordu...Ağır adımlarla tahta doğru ilerleyip her zamanki gibi üzerindeki işlemeleri okşadı ve yavaşça oturdu. Bu sırada kapının çalındığını fark etti , içeri giren Gafron kralı selamladı.

" Majesteleri... " Eğilip kısa bir süre öyle kaldı. " Emriniz nedir ? "

" Emrim... " diye mırıldandı Kral. " Gece boyu bunu düşünüp durdum ve sonunda sağlıklı bir karar verebildiğimi düşünüyorum...Febribel şövalyelerini yanıma alıp Indunus tapınağına gidiyorum...Ben dönene kadar krallığın tüm yetkisi sana aittir , Sadece on şövalye benimle gelse yeter. Diğer on şövalye seninle kalacak...En kısa zamanda bir gözcü bölüğünü Kuzey suruna yolla , yeri değişen küçük bir taşı bile bize rapor etsinler. "

" Dikkatli olun Kralım...Indunus tapınağı ile ilgili anlatılanları biliyorsunuz... "

" Merak etme Gafron...Yapmanı istediğim birşey daha var , savaş çıkarsa hemen bana haber ver...Bunu nasıl yapacağını biliyorsun , kötülüğe karşı gücünüzü kullanmaktan çekilmeyin. Krallığı bölmeye çalışan herkes düşmek zorunda... "

Ve kral tahta bağlı olan kını çözüp eline alıp yeniden Gafron'a bakıp gülümsedi. " Adorra'ya gittiğimi söylemelisin , şimdi gidip ben söylersem gitmeme izin vermeyecektir. "

Ardından ayağa kalkıp Saray'ının geniş koridorlarını geçti...Dışarıya çıktığında tüm bu kötülüğe rağmen inatla açık olan havayı seyredip derin bir iç çekti. Birkaç adım daha atıp ilerledi , atı hazır bekliyordu. Gafron düşündüğünden de hızlı çalışıyor olmalıydı. Atın yelesini okşayıp mırıldandı.

" Usuth...Uzun zaman oldu eski dostum... "

Ve ata hızla atladı , üzerinde Kralı taşıdığını hisseden at büyük bir hırsla kişneyerek şaha kalktı. Bembeyaz yelesi havada sallanarak Kralın ellerini okşadı.

" Hala formdasın eski dostum , bu kesin. " deyip gülümsedi Kral. Uzun zamandır kimsede bulamadığı samimiyeti bir hayvanda bulmuş olması onu şaşırtıyordu. Toynak seslerinin eşliğinde Kale kapısına kadar ilerledi. On şövalyesi onu bekliyordu. Şövalyeleri bile hayran bırakan eşsiz bir ses tonuyla konuştu kral.

" Febribel şövalyeleri , Kral'ın muhafızları...Gideceğimiz yeri hepinizin merak ettiğini biliyorum , duyunca korkacaksınız belkide ancak yapılması gereken bu...Indunus tapınağına gideceğiz , orada yapmam gereken bir iş var...Kuzey'deki karanlığa karşı zafer kazanmak için bu şart...Şimdi gelmeyeceğim diyen varsa derhal geri çekilsin... "

Ancak şövalyeler kıpırdamadılar , tam aksine eskisine nazaran daha da dik duruyorlardı şimdi...Daha da gururla bakıyorlardı hayata , ne de olsa krala eşlik etmeye seçilen kişilerdi.

Utanmışçasına elini yüzüne götürüp başını salladı Kral... " Doğru ya...Sizin şövalye olduğunuzu unutmuşum... " Ardından gülümsedi ve eli kılıcının kınına gitti...Birkaç kelime mırıldandı.

" Atalarıma gösterdiğin gibi bana da yol göster... "

Ardından hiç olmadığı kadar ciddi bir yüze büründü ve haykırdı. " Peşimden gelin Febribel şövalyeleri ! "

Kılıcını gökyüzüne savurup atını şaha kaldırdı...

***

Şövalyeler kralı takip etmeye başlayalı üç gün olmuştu , evden ayrı geçen üç gün...Yine bir geceydi , yine küçük bir kamp kurmuşlardı...Şövalyelerden biri ortada oturmuş şarkı söylüyor , bir yandan kemanının tellerini konuşturuyordu. Her gece olduğu gibi çoşkulu savaş şarkıları söylüyor , güçlendiklerini hissediyorlardı. Yarın önemli bir gündü , hedeflerine varmış olacaklardı...O gece erken yattılar , ertesi gün savaşmaları gerekebilirdi. Bunu gayet iyi biliyorlardı. Kral çadırına gitti ve şövalyeler iki saatte bir değişerek ikişer kişi nöbet tuttular...

Şafakla birlikte yeniden yola çıktı şövalyeler. Sadece üç saat sonra Tapınak karşılarında göründü , Kral birden durup öylece baktı... " İşte hedefimiz şövalyeler , kapının önündeki birlikleri yok etmeliyiz. Bu gün için bileylenmiş olan kılıçlarınızı çekin ve saldırın ! "

Bu emirle birlikte tüm şövalyeler ve Kral atlarını hızla sürdüler. Kral at sürerken haykırmaya devam ediyordu. " Saldırın şövalyeler ! "

Girişte yirmi kadar insan vardı , Kalwareth'in kötülüğüyle zehirlenmiş gibilerdi...Şövalyeleri gördüklerinde hızla kılıçlarına davrandılar. Yerlerinde sabit dururken , iki elle kavradıkları kılıçları şövalyeleri karşılamak için hazır bekliyordu , normal hizmetkarlar değildi bunlar. Bu tapınağı koruması için özel askerler görevlendirmiş olmalıydı…Kalwareth böyle bir aptallığı yapmazdı…Şövalyeler yan yana ilerliyorlardı , ortada kral vardı. Daha birkaç saniye geçse de ilk çarpışma yaşanmıştı. Kral’ın atının çarptığı bir adam atın altında kalarak can verirken , şövalyeler sekiz rakibi etkisiz hale getirmişti. Kral’ın bölüğünden verilen tek kayıp bir şövalyenin atıydı. Yere düşen şövalye hızla doğrulup tehlikeden kurtuldu. Kral atıyla biraz daha ilerleyip önüne gelen bir adamın başını bedeninden ayırdı ve kuvvetli bir savaş narası attı. Bunun üzerine hırslanan şövalyeler var güçleriyle çarpışıp toplam iki at hariç hiç kayıp vermeden galip geldiler. Kral tüm ihtişamıyla ortaya çıktı yeniden , kana bulanmış kılıcını sıkıca kavrayıp atından indi.

“ Peşimden gelin ! Tapınağa giriyoruz ! “

Kral hızla tapınağa daldı ancak şövalyeler içeri giremeden kapı büyük bir çatırtıyla kırıldı. Şaşkınlıkla etrafına bakarken kafasının içinde bir ses duydu.

“ Ne istiyorsun !? “

Ses oldukça güçlü ve esrarengizdi ancak Kral bir kötülük sezmemişti , tam aksine bilgelik doluydu. Bu nedenle cevap vermekten çekinmedi.

“ Ben Abaet…Güney Krallığı Kralı ! “

Krallığının ismini vermek istememişti bir an , nedenini bilmiyordu…Bu sırada Tapınağın duvarlarında göz gezdirdi , duvar yazıları fazlasıyla eski gözüküyordu. Tozlu duvarlar ona oldukça çekici geliyordu , bilge ses yeniden duyuldu.

“ Neden geldin Abaet ? “

Bu ses ona delicesine tanıdık gelmişti , hemen yanıtladı.

“ Kötülüğü yok etmek için yardım istemeye geldim… “

Ve yine aynı kişinin sesini duydu , ancak bu karşısından geliyordu. Karşısında bir silüet dikilmiş duruyordu.

“ Kimsin !? “ diye haykırdı Kral. “ Yüzünü göster ! “

Adam kukuletasını yavaşça geriye attı.

“ Eskisi kadar nazik olmadığını görüyorum Abaet… “ ve duraksayıp eski duvarlarda bir göz gezdirdi , bir yandan gülümsüyordu. “ Eski dostum… “

Abaet şaşkın gözlerle ona baktı…

“ Vay canına ! “ dedi Kral. “ Vay canına ! Yıllar önce çekip giden biriyle burada karşılaşmayı düşünmüyordum açıkçası…Kalwareth için çalıştığını da öğrenmiş olduk…Dışarıdaki adamlarıda seni koruyordu herhalde…

“ Fikirlerin hala çok kolay değişiyor Abaet… “ dedi adam. “ Kalwareth’e çalışmıyorum , onlar beni burada tutsak olarak tutuyorlardı , istesem tek bir hamleyle hepsini etkisiz hale getirebilirdim…Ama doğru zamanı bekliyordum…Burayı geleceğini biliyordum Abaet , eninde sonunda gelecektin. Karanlığın karşısındaki tek şansın buydu…Her neyse bu kadar laf kalabalığı yeter , buraya ne için geldiğini de biliyorum…Geçeceğin testlerin sonunda umarım amacına ulaşabilirsin , tek başına gireceğin bu testler boyunca başka bir evrende olacaksın. Elindekini ardına koyma Kral…Sana umut bağlayan insanları hayal kırıklığına uğratma… “

Kral daha da doğruldu ve kılıcı ile kalkanını sıkıca kavradı… “ Görüşmek üzere D’rakar… “


Hiç yorum yok: